Anayasa Mahkemesi’nden galle kullanımında cinsiyet eşitliği kararı
Anayasa Mahkememiz devrim niteliğindeki bir kararla yüzyıllardır vakıf gelirinin dağıtımında uygulanan cinsiyet temelli kadın-erkek ayrımına son vermiştir.
Yıllar önce ne demişti Duygu Asena: “Kadının Adı Yok”
Kadının adı yok derken hemen ardından “Kadının mülkiyette de hakkı yok” demek gerekiyor.
Çünkü dünya genelinde ki taşınmazların yüzde 1’i kadınlara ait.
Türkiye’de ise yaklaşık olarak her üç taşınmazın ikisi erkeklerin birisi kadınların.
Miras bırakanlar da yıllarca önce verimli, ürün ve gelir getiren arazileri bölünmesin diye erkeklere, sahil kenarındaki bataklık ve kumluk değeri az arazileri ise kız çocuklarına vermişler. Ancak sonradan turizm gelişince kızlara verilen yerler çok değerlenmiş, sahillerde yaşayan erkekler ile kız kardeşler arasında davalar açılmış.
Kadınlar bu durumu “ilahi adalet gerçekleşti” diye nitelemişlerdir.
Anayasa mahkemesinin alkışlanacak bir kararını yeni yılda sizlerle paylaşmak için önce Selçuklar-Osmanlılar döneminden beri kurulan vakıfların tarih boyunca süregelmiş yardımlaşma ve dayanışma duygusunun kurumsallaşmış hali olduğunu belirtelim. Vakfedilen mal varlığı ve haklar artık kişinin malı olmaktan çıkmakta belirli ve sürekli bir amaca özgülenmektedir.
Anayasa Mahkemesinde bireysel başvuruya neden olan dava konusu Vakıf zürri yani evlat esasına dayanan bir vakıftır. Burada hayır koşul olmayıp, gallenin-gelirin tamamı vakıf evlatlarına tahsis edilmiştir. Vakfın vakfiyesine göre vâkıfın ölümünden sonra batın-soybağı tertibi üzere erkek evlatları eşit olarak mutasarrıf olacak, erkek evlatlarından kimse kalmaz ise veraset tertibi üzere kız evlatları mutasarrıf olacaktır.
Yani bir başka deyişle galle denen vakfın gelirinin tamamı soybağından gelen erkek evlatlara öncelikle tahsis edilip onlar tarafından kullanılacak ancak o soydan-kuşaktan hiç erkek evlat kalmaz ise kız evlatlar mutasarrıf olacak yani vakıf gelirinden yararlanacaklardır.
İşte yüzyıllar öncesinde kurulan yüzlerce vakfın vakfiyesindeki genel kural budur ve bu yüzyıllardır değişmemiştir. Cumhuriyet döneminde kabul edilen yasalar bu vakıflardaki yasal düzenlemelere dokunmamıştır. 29 Mayıs 1926 tarih ve 864 sayılı Kanun Medeni Kanun’un yürürlüğü hakkındaki Kanun’un 8. maddesine göre Medeni Kanun’dan önce evkaf hakkında ayrıca bir uygulama yasası yayınlanır.
2012 yılında Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan bir davada, davacı kadınlar 18/1/1722 tarihli vakfiye ile kurulan …..adlı vakfın vakfiyesine göre vakıf evladı olduklarını vakfın erkek evlatlara dağıtılan gelirinden yararlanmak istediklerini belirtmişlerdir. Davadaki diğer usul tartışmaları konumuz dışındadır.
Davalı Vakıflar Genel Müdürlüğü sunduğu cevap dilekçesinde Vakfın vakfiyesi incelendiğinde batın şartının bulunduğunun ve galle fazlasından sadece erkek evladın yararlanabileceğinin anlaşıldığını belirtmiştir bu durumda kız evlatların galle-gelir fazlasından yararlanmasının mümkün olamayacağını ifade etmiştir.
Mahkeme 7/3/2014 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, Vakfın vakfiyesine atıfta bulunularak vakfedenin erkek evlatları mevcut olduğundan kız evlatların galle fazlasından yani vakfın gelirinden yararlanmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 13/10/2015 tarihinde mahkeme kararını onamıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 21/12/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
Davacı olan kadınlar-vakıf evlatları son olarak 3/5/2018 tarihinde Anayasa Mahkemesine: 2018/14186 sayılı bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa mahkemesinin yollama yaptığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek (1) sayılı “mülkiyetin korunması” başlıklı maddesine göre mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesi gerektiği gibi, Sözleşmenin 14. maddesine göre de “Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, mülkiyet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
Anayasa Mahkemesi’nin Karar Tarihi: 20.10.2022 olup 28.12.2022 tarihli ve 32057 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan kararının uzun ve haklı gerekçesinden cinsiyet ayrımına dikkat çeken şu görüş çok önemlidir:
“….Osmanlı Döneminde kurulan bir vakfın gelirinin paylaştırılması konusu kamu makamlarının hukuk güvenliği gerekçesiyle uzak durabileceği bir mesele değildir.
… Günümüzde cinsiyet temelli ayrımlar hem uluslararası hukuk hem de ulusal hukuk düzeylerinde yasaklanmış ve devletlere cinsiyet temelli olarak farklı muamelelerde bulunulmasını önlemeye yönelik tedbirler alma ödevi yüklenmiştir. Anayasanın 10. maddesi karşısında cinsiyet temelli farklı muameleye günümüz toplumsal düzeninde müsamaha gösterilmesi mümkün olmadığı gibi böyle bir muamele kamu düzenini sarsan bir uygulama olarak kabul edilmektedir. Diğer bir ifadeyle cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağı toplumsal düzenin temeli olarak görülmektedir. Gelinen noktada vakfedenin iradesinin korunmasıyla elde edilmek istenen kamusal yararın -günümüz kamu düzeni anlayışı karşında- ihmal edilebilir düzeyde kaldığı anlaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle cinsiyet temelli farklı muamele nedeniyle bireylerin mülkiyet hakkından mahrum bırakılmak suretiyle katlandıkları külfetin vakfedenin iradesinin ve hukuk güvenliğinin korunmasındaki kamusal yarara nazaran oldukça yüksek olduğu değerlendirilmiştir.”
Sonuçta Anayasa Mahkememiz devrim niteliğindeki bir kararla Anayasanın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasanın 10. maddesinde güvence alınan ayrımcılık yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE karar vermiş ve yüzyıllardır vakıf gelirinin dağıtımında uygulanan cinsiyet temelli kadın-erkek ayrımına son vermiştir.
Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Kadir ÖZKAYA, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE’nin karşı oyları ve oy çokluğu ile karar vermiştir.
İzzet DOĞAN – E. İstanbul Hâkimi
Bir yanıt bırakın