Kadına kocasının soyadı zorunlu değil

Kadına kocasının soyadı zorunlu değil

Kadınlar artık evlenmeden önceki soyadını almak için birey olarak ayrı dava açmak zorunda kalmayacaklar. Anayasa Mahkemesinin verdiği süre sonunda yapılması gereken düzenleme çocukları da etkileyecek.

Anılarda yaşayan Duygu Asena “Kadının Adı Yok” demiş, soyadına dokunmamıştı. Kim bilir belki adı olmayanın, kimliği ve toplumda yeri olmayanın soyadı da olmaz olsa da bir işe yaramaz diye düşünmüştür.

Fakat kadınlar boş durmadılar. Tarihi savaşımlarını sürdürdüler ve hep eşitlik istediler. Adımız olsun ama yetmez soyadımız da olmalı dediler.

Zaten adı olmayan kadın evlenince soyadını da yitiriyordu. Aslında sahiplenmek istediği soyadı da erkek soydan gelmekteydi.

1926 tarihli Medeni Kanunumuz daha doğru bir deyimle Yurttaşlar Yasamız “kadın evlenmekle kocasının soyadını alır” diye emredici bir kurala yer vermişti.

Bu kural dünyanın birçok ülkesinde de yürürlükteydi. Örneğin Alman hukukunda da; 1794 yılında kabul edilen yasa ile “evlenen kadın kocasının soyadını alır” hükmüne yer verilmiş ve bu kural kadınla erkek arasında hakların eşitliği sağlanıncaya kadar yıllarca uygulanmıştı.

Biz de 1997 yılında eşitliğe doğru bir değişiklik yapılmış ve bu değişiklik 2001 tarihli Türk Medeni kanununda da aynen yer alarak evlenen kadının isterse kocasının soyadı önüne kendi önceki soyadını da kullanabileceği kuralı getirilmişti. Bu değişikliklerin amacı olarak, Yeni Medeni Kanun’un genel gerekçesinde “günümüzde modern hukuk sistemlerinin istisnasız hepsinde temel ilke olarak kabul edilen kadın-erkek eşitliği ilkesinin hukukumuzda da tam anlamıyla yerleştirilmesi” gösterilmiştir. İşte bu amaçla Türk Medeni Kanunu 186. maddesinde önemli kurallara yer verilmiş eşlerin birlikte oturacakları konutun seçimi, evlilik birliğini yönetmeleri ve birliğin giderlerine katılma konuları düzenlenmiştir.

Türkiye’nin de taraf olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine İlişkin Anlaşma da kadının yerleşim yerini seçme konusunda erkek ile eşit haklara sahip olduğu öngörülmüştür. Bu nedenle konutun seçimini kocaya tanıyan yürürlükteki hüküm İsviçre Medeni Kanununun yeni 162. maddesinde olduğu gibi değiştirilmiş, eşlerin bu seçimi birlikte yapmaları sağlanmış, böylece yürürlükteki hükümle konutun seçiminde kadına nazaran üstün konuma getirilmiş olan kocanın tek başına konutu seçmesi olanağı ortadan kaldırılmıştır.

Kadın erkek eşitliğini sağlamak üzere “koca, birliğin reisidirhükmü kaldırılmış, evlilik birliğinin yönetiminde de eşlere eşit söz hakkı tanınmış ve eşlerin evlilik birliğini birlikte yönetmeleri kabul edilmiştir. Bu değişiklik basında “erkeğin pabucu dama atıldı” diye anons edildi.

Maddenin üçüncü fıkrası ile eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda da eşitlik ilkesi öngörülmüştür. Kadın ve çocukların geçimlerinin kocaya ait olduğuna ilişkin hüküm, İsviçre Medeni Kanununun 163. maddesine paralel bir şekilde değiştirilmiş, her iki eşin de bu giderlere katılmak zorunda olduğu kabul edilmiştir. Giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin “güçleri” esas alınmıştır. Bu katılma eşlerin emeklerini ya da malvarlıklarını ortaya koyması şeklinde öngörülmüştür. Böylece bir meslek ya da sanat sahibi olmamasına rağmen, kendi emeğini evlilik birliğine harcayan eşin de katkısı, maddi katkı şeklinde değerlendirilmiştir.

Yurttaşlar Yasası dememiz gerekli Medeni Kanunumuz 2002 de özellikle “Aile Hukuku” bölümünde kadın erkek eşitliğine dayalı birçok yeni düzenlemelere yer verdi. Evlenmeyle eşinin soyadını alan kadın boşanma halinde ise TMK 173 maddesine göre evlenmeden önceki soyadını almak zorundaydı. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse, hakimden bekarlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilirdi. Kadın boşandığı kocasının soyadını kullanmaya devam etmek istediğinde dava açmalı ve haklı nedenlerle böyle bir istemde bulunduğunu kanıtlamalıydı.

Özetle kadın evlendiğinde eşinin soyadını almak boşandığında ise terk etmek zorundaydı.

Evlenince kimliğini, ehliyetini, pasaportunu, iş yeri ve banka kayıtlarını yenileyen kadın boşanınca sil baştan aynı şeyleri yapacaktı.

1990 yılında Medeni Kanun’un 141. maddesinde yapılan değişiklikle boşanan kadının kocasının soyadını kullanmakta çıkarları bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar veremeyeceği kanıtlandığı taktirde hakim boşanan kadına kocasının soyadını taşıma izni verebiliyordu.

Hiç unutmuyorum; 1989 yılında yani 1990 yılında yukarıda belirttiğim değişiklik olmadan önce yargıç olarak görev yaptığım Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde bir kadın dava açmış eşinden boşandığını ancak evlenmeden önceki soyadına dönmek istemediğini, Almanya ve İtalya’da yönetmen olarak adı ve evliyken kullandığı soyadıyla tanındığını ileri sürmüş bu ülkelerde yayınlanan ve basında çıkan haberleri, afişleri kanıt olarak ileri sürmüştü.

Yürürlükteki yasa ise kadının boşanmakla eski soyadına döneceğini emretmekte idi.

Uluslararası düzenlemeleri ve anayasamızı ve öğretideki görüşleri inceleyip kadının davasını kabul ettim ve eşinin soyadını kullanabileceğine karar verdim. Bu karardan bir yıl sonra Medeni Kanun’un 141. maddesi değişti.

Bu karardan 10 yıl sonra yani 1999 yılında Nazan Moroğlu tarafından yazılan ve “Kadının Soyadı” adlı yüksek lisans tezi ile ilgili kitabın 102-103 sayfasında dipnotunda karar için “kadının insan haklarına gösterilen özene örnek olacak niteliktedir” denilmişti.

Gazete Duvarın 08/01/2023 günlü sayısında yayınladığım makalemde belirtiğim gibi Anayasa mahkemesi devrim niteliğindeki bir kararla Galle denen vakıf gelirinin dağıtımında uygulanan cinsiyet temelli kadın-erkek ayrımına da son vermiştir. Anayasa Mahkemesinin hem vakıf gelirinin kullanılması ve hem de kadının soyadı konusundaki kararlarının gerekçesi, özü ve sözü biri biriyle örtüşmektedir. Anayasa mahkemesi çoğunluk oyu: “Günümüzde cinsiyet temelli ayrımlar hem uluslararası hukuk hem de ulusal hukuk düzeylerinde yasaklanmış ve devletlere cinsiyet temelli olarak farklı muamelelerde bulunulmasını önlemeye yönelik tedbirler alma ödevi yüklenmiştir” görüşünün gereğini yerine getirmektedirler.

Anayasa Mahkemesi (AYM) 22 Şubat’ta, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 187. Maddesi’ndeki “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir” düzenlemesini Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı gördü ve oyçokluğu ile iptaline karar verdi. Anayasa Mahkemesinin kararında Anayasada, Medeni Kanun’da ve uluslararası sözleşmelerde yer alan düzenlemeleri gerekçe olarak gösterdiği görülmektedir. Kararın ana başlıklarında: “Aile bağı sadece soyadıyla korunamaz”, “Karışıklığa karşı TC kimlik sayısı var”, “Eşler ortak soyadı belirleyebilirler”, “Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik kuralına aykırıdır” denilmektedir.

Anayasa Mahkemesinin İptal kararına karşı oy kullanan AYM üyesi Muammer Topal’ın ise gerekçesinde özetle “Kadın erkek arasında yaratılış gerçekliği olarak yapısal eşitsizlik vardır. Bu durum genel olarak toplumda konumları itibarıyla kadın ve erkeğin eşitliğine engel olarak görülmektedir. Dolayısıyla söz söylemeye fırsat bile verilmeden kabullenilmesi gereken dogmatik bir değer olarak öne sürülse de kadın/erkek eşitliği, modern hurafelerden birisidir ve ne ailede ne de toplumda huzuru, adaleti ve mutluluğu sağlayabilecek bir özelliğe sahiptir” demesi kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştır.

Bu duruma göre kadınlar artık evlenmeden önceki soyadını almak için birey olarak ayrı ayrı dava açmak zorunda kalmayacaklardır. Anayasa Mahkemesinin verdiği süre sonunda yapılması gereken düzenleme çocukları da etkileyecektir.

Bilindiği gibi önceki düzenlemede evlilik öncesi soyadını alan kadın ile velayeti anneye verilen çocukların soyadları farklı olmaktaydı. Bu durum da okullarda, havayollarında ve benzeri yerlerde hem anneyi ve hem de çocukları güç durumda bırakmaktaydı.

Şimdi Anayasa Mahkemesinin verdiği süre içinde yapılacak düzenleme için de kolları sıvamak, çalışmak, çok çalışmak gerekiyor.

İzzet DOĞAN

Emekli İstanbul Hakimi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*