Samsun’a Giderken

Samsun’a Giderken

Cumhuriyete giden yolun tüm kavşakları kötü gibi görünen kriz anlarının fırsata çevrilmesi ile aşılmıştır. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkış öncesinde İstanbul’da geçirdiği hazırlık dönemi, bu görüşü kanıtlar. Gençlerimiz eğer Mustafa Kemal’den ilham alacaksa, onun ‘’kötü gibi görünen olayları hayrına çevirmeyi başarabilme özelliği’’ ni öğrenmeliler. Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı eseri Atatürk’ün bu özelliğini gösteren anılar ile doludur:

Mustafa Kemal saray erkanı ile bir yol alınamayacağından emin olmuş, Anadolu’ya en etkili nasıl ve hangi şartlarda gitmeli sorunsalını her açıdan değerlendirmiş; eğer karşısına fırsat çıkarsa bu fırsatı kullanmanın yollarını aramıştır. Bu fikirlerini olgunlaştırırken çevresine mütevazi ve ılımlı görünmeyi de ihmal etmemiş, gerçekten kendisi ile aynı kararlılıkta ve gözüpeklikte olmayanları da elemekten çekinmemiştir. Nitekim Anadolu’ya geçme fikrine şüpheyle bakan Canpolat’ı (Osmanlı Milli Komiseri görevi yapmıştır) elerken, Barış konferansı için askeri hazırlıklar komisyonunda görev alan İsmet Bey’e (İnönü) güvenebileceğini gözlemlemiştir. (1)

Sonuçta, Mustafa Kemal uygun bir zaman ve fırsat olduğu takdirde Anadolu’ya ne olursa olsun geçecekti. Kararı kesindi. Bu kararını zamanı gelene kadar sır olarak kendine saklamıştır. Bu hazırlık günlerini eserde Falih Rıfkı Atay’a şu sözleri ile anlatıyor: “Düşünebilirsiniz ki verilmiş bir kararım varken onu niçin hemen tatbik etmiyorum? Hemen söylemeliyim ki ağır ve kat’i bir kararın doğruluğuna inanmak için vaziyeti her köşesinden ele almak, incelemek lazımdır. Bir karar tatbik edilmeye başlandıktan sonra keşke şu tarafını da düşünseydik belki bir çıkar yol bulurduk, yeniden bunca kan dökmeye lüzum kalmazdı, gibi kaygılara yer kalmamalıdır. Böyle bir kaygılanma karar sahibinin yaptığının doğruluğundan şüpheye düşürür. Bundan başka beraber çalışacak olanlar, yapılandan başka bir şey yapılmak ihtimali kalmadığına inanmalı idiler. İşte benim mütareke devrinin beş altı ayını İstanbul’da geçirmekliğimin sebebi budur. Fikir hazırlıkları, seferberlikte davul zurna çalarak asker toplamak gibi olmaz. Alçak gönüllülükle çalışmak, kendini silmek karşısındakilere samimi bir kanı vermek şarttır” (1)

Gelelim Samsun’a Vahdettin tarafından gizli bir görev ile gönderilip gönderilmediği meselesine. Bunu da Erol Mütercimler’in Fikrimizin Rehberi adlı kitabından alıntılayarak sizlere aktaracağım:

Samsun ve çevresinde karışıklık çıktığında, oradaki karışıklıkları sona erdirecek ve Padişah’a rapor verecek bir müfettiş görevlendirilmesi icab etmişti. Vahdettin İstanbul’da bulunan generallerin kimler olabileceğini araştırtmıştır. Bunu duyan Mustafa Kemal, kendi isminin de bu listeye eklenmesi için kulis yapmıştır. Vahdettin’in şehzade iken Almanya seyahatine Mustafa Kemal ile gitmesi, İttihatçı ve Enverci olmaması, Almanlar ile iş birliği yapmamış olması ve Çanakkale’de gösterdiği üstün hizmeti nedeniyle listede öne çıkmıştır. Dolayısıyla Vahdettin Mustafa Kemal’in orada kendisine karşı farklı bir harekete girişmeyeceğine ikna olmuştur. (2)

Mustafa Kemal, cumhuriyeti kurduktan sonra bizlere emanet ettiği milli mücadele yıllarını anlattığı eseri Nutuk’ta Vahdettin’i pek nahoş sözler ile tasvir etmektedir. Haksız da değildir. Fakat bu, her yeni kurulan rejimin bir öncekinin kötü yönlerini gözler önüne serme yoludur. Başka ne yapabilirdi ki! Bizlerin içinde bulunduğumuz zaman diliminde tarihi kişilikleri incelerken yanılgıya düştüğümüz bir nokta var: Bugünün koşulları ile düşünüyor. Objektiflikten uzaklaşıyoruz.

Halbuki her ikisi de doğup büyüdükleri çevrenin koşullarına göre hareket eden tarih kişiliklerdir. Diyeceksiniz ki Vahdettin Atatürk’ün onca yazdığı mektuba karşılık Anadolu’ya geçerek orduların başına geçmeliydi. Eh! İşte burada da kişilik yapısı, karizmatik liderlik özellikleri öne çıkıyor. Karizmatik liderler kolay yetişmiyor. Bu da yarının konusu olsun.

Kesinliğinden emin olmadığım konularda söz söylemekten imtina ederim. Yorumu siz okuyucularıma bırakarak cesur bir söz söyleyeceğim: Bu yazıyı hazırlarken en merak ettiğim konu Vahdettin’in, saltanat kaldırıldığında, İngiliz denizaltısı ile ülkeyi terk ederken yanında ne götürdüğü idi. Bu konuda kaynakları biraz daha incelemem gerektiğini düşünüyorum. Fakat eğer doğru ise çok da bir şey alıp götürmüş görünmüyor. Hah! İşte Atatürk ile Vahdettin’i bugünün gözüyle eleştirmek isterseniz alın buyrun bunu eleştirin!  İster beğenin ister beğenmeyin (eğer yanılıyorsam gelecek yazılarımda bu konuya mutlaka değineceğim) Vahdettin’e bir konuda saygı duydum. Zira elinde imkanı vardı. Daha kim bilir neler neler götürebilirdi. Ama götürmedi. Kimler bu ülkenin ne kaynaklarını sömürdü! Götürdü! Hepsini biliyoruz. Görüyoruz. Ekonominin altüst olmasından hissediyoruz. Ama kanıtlar bir şekilde ortadan kaldırılıyor! Eğer yanılıyorsam siz de mutlaka bu konuda beni uyarın.

Berna Deveci

BFDK Üyesi

Yararlanılan Kaynaklar:

Atay, F.R. (2004). Çankaya. Pozitif Yayınları.

Mütercimler, E. (2008) Fikrimizin Rehberi: Gazi Mustafa Kemal. Alfa Yayınları.

https://www.okurmedya.com/yazar/berna-deveci/www-128-kose-yazisi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*