Velayet altındaki çocuğa ait malvarlığının idaresi

VELAYET ALTINDAKİ ÇOCUĞA AİT MALVARLIĞININ İDARESİ

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 335. maddesinde; “Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz” düzenlemesine yer verilmiştir.  Eşlerden birisinin ölümü halinde sağ kalan eş tek başına velayet hakkını kullanacaktır. Eşlerin boşanmaları halinde ise mahkeme ergin olmayan çocukların velayetinin taraflardan hangisine ait olduğuna karar verecektir.

Velayet altındaki çocukların malvarlıklarının yönetimi 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 354. maddesinde “Ana ve baba, kusurları sebebiyle velâyetleri kaldırılmadıkça, çocuğun mallarını kullanabilirler” hükmü bulunmaktadır.  Bu madde hükmü dikkate alındığında velayet hakkına sahip anne veya babanın çocuğun mallarını kullanabilecekleri açıktır.

Çocuğun ihtiyaçlarının giderilmesi için velayet hakkına sahip anne veya baba, çocuğun mallarına başvurabilecektir. Ancak para dışındaki malların satılarak çocuğun zorunlu ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanılabilmesi için Hakimden izin alınması gerekmektedir. Medeni Kanunun 356/2 maddesinde yapılan “Çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için zorunluluk varsa hâkim, ana ve babaya belirlediği miktarlarda çocuğun diğer mallarına da başvurma yetkisini tanıyabilir” şeklindeki düzenleme ile bu durum açıkça belirtilmiştir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 356/2 maddesindeki bu düzenleme genellikle karıştırılmaktadır. Velayet sahibi anne veya baba çocuğun mallarını satma ve daha verimli bir yatırım aracına dönüştürme hususunda hakimin iznini almak zorunda değildir. Bu düzenleme çocuğun zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla çocuğa ait taşınmazın satışının yapılabilmesi için hakimden alınacak izni düzenlemektedir.  Bu nedenle anne veya babanın çocuğun malını satması halinde bu satış geçerli olacağından, satışın veya satışı yapılan gayrimenkulün tapu kaydının iptali talep edilemeyecektir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2016/6409 Esas ve 2016/5922 Karar; “Öte yandan; Ana ve baba veya velayet bunlardan yalnızca birinde ise, velayet hakkına sahip olan ebeveyn, velayet hakkı kapsamında kural olarak çocuk malları üzerinde hakimden izin almaksızın tasarrufta bulunabilirler. Eş deyişle, velayet hakkına sahip olanın, bu hak çerçevesinde çocuğun yasal temsilcisi sıfatıyla çocuk malları üzerinde tasarrufta bulunabilmesi için kural olarak hakimin iznine ihtiyacı yoktur (4721 Sayılı TMK. m. 342/3). Ancak, çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için zorunluluk varsa, hakim ana ve babaya, ilerde sorumluluk davasıyla karşılaşmamaları için belirlediği miktarlarda çocuğun mallarına başvurma yetkisi tanıyabilir (4721 Sayılı TMK. m. 356/2). Dolayısıyla Türk Medeni Kanununun 462. maddesindeki vesayet kurumundan farklı olarak; velayeti üstlenen kişileri (veli) velayet altındaki küçüğün mallarını satarken hakim iznine tabi tutmamıştır.”

Medeni Kanunun 356/2 maddesindeki bu düzenleme ve Yargıtay kararı birlikte düşünüldüğünde, çocuğun babasının veya annesinin ölmesi halinde, çocuğa kalacak miras hakkının satış yoluyla devredilmesinin önlenmesi mümkün gözükmemektedir. Velayet hakkı sahibi kişi bu satışı yaptıktan sonra iyi niyetle taşınmaza malik olan kişilere karşı tapu iptali talebinde bulunulması da mümkün olmayacaktır.

Velayet hakkı kendisinde bulunan kişinin çocuğa ait malvarlığı değerlerini   satmasının önüne geçmenin fiili olarak mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.  Hukuken velinin çocuğa ait malvarlığını satmasına engel olunması mümkün olmasa da fiilen bu durumun engellenmesi yolları denenmektedir.

Velayet hakkı kendisinde bulunan velinin çocuğa ait malları satmasını önlemek için genel olarak başvurulan yollardan birisi, güvenilen bir kişi lehine intifa hakkı tanınmasıdır. Süreli olarak, çocuğun 18 yaşına gelmesine, üniversiteyi bitirmesine veya 25 yaşına gelene kadar kurulacak intifa hakkı nedeniyle taşınmazın 3. Kişilere devrinin önlenmesinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

Bu şekilde tanınacak intifa hakkına rağmen taşınmazın veli tarafından kendisine yakın kişilere devredilmesi halinde ise çocuğun reşit olmasından sonra muvazaa nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açılması imkanı bulunduğundan, bu durum çocuğun miras haklarını korumaya büyük oranda faydalı olmaktadır.

Yine fiili olarak denenen yollardan birisi de taşınmazların inançlı işlemle devredilmesidir. Ancak bu durum tehlikeli sonuçlara yol açma imkanı olduğundan tavsiye edilmemektedir. İnançlı işlemle taşınmazları devralan kişilerin bu taşınmazları satmasının önüne geçme imkanı bulunmamaktadır.  Ancak iyi bir inançlı işlem sözleşmesi yapılması ve taşınmazın tapu kaydı üzerine taşınmazın değeri oranında teminat ipoteği konulması halinde bu yöntemin de değerlendirme olanağı bulunmaktadır.

Bir üçüncü yol ise taşınmazlar üzerine ipotek konulmasıdır. Ancak bunun pratik olarak bir faydası olmamaktadır. Murisin ölmesinden sonra ipotek lehdarı olan çocuklar ile taşınmazların malikleri aynı kişiler olacağından ipotek kendiliğinden kalkacaktır. Bu durumda velinin bu taşınmazı devretmesine engel bir durum kalmayacaktır.

Bizim önerimiz ise; güvenilir bir kişiye intifa hakkı tanınması veya inançlı işlemle devir olup, inançlı işlemle devir yapılmaya karar verilirse bu durumda öncelikle inançlı işlem sözleşmesinin çok iyi düzenlenmesinin sağlanması, ayrıca taşınmazın tapu kaydı üzerine ipotek şerhi konulmasının sağlanmasıdır.

Av. İbrahim Güllü

TÜKONFED Başkan Vekili

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*